27 Ağustos 2014 Çarşamba

FEMİNİZM ÜZERİNE

FEMİNİZM
Kökleri ve Gelişimi:

1.Dalga: ABD’ de 1840 larda ortaya çıktı. Esin kaynağı kısmen köleliği kaldırma kampanyası olmuştu. 1848 de yapılan ünlü Seneca Falls sözleşmesi ABD kadın hakları hareketinin doğuşunu gösterir. C. Stanton tarafından yazılan duyguların deklarasyonu kabul edilmiştir. Bu deklarasyonda diğer konuların yanı sıra kadına seçim hakkı istenmiştir.

 İlk dalga feminizmi ilk olarak Yeni Zellanda da 1893 te yürürlüğe giren kadın seçme hakkının elde edilmesi ile bitti. ABD kadınlarına 1920 de oy kullanma hakkı verdi. Bir çok açıdan seçim hakkı kazanılması kadın hareketini zayıflattı. Kadın seçim hakkı çabaları harekete ilham vermiş ve onu birleştirmişti. Dahası bir çok eylemci seçim hakkını kazanarak kadınların tam bağımsızlık kazandıklarını zannetmişti.

2.Dalga: 1960 larda ortaya çıkmıştır. 1963 te B. Friedanın kadınlığın gizemi adlı eseri feminist düşüncenin yeniden hareketlenmesini sağladı. Friedan “ adı olmayan sorun” adını verdiği şeyi araştırdı; bu sorun ise ev hanımı ve anne rolü ile sınırlı kalmanın sonucunda yaşanan mutsuzluk ve hayal kırıklığıydı. 2. dalga feminizmi, siyasi ve yasal hakların elde edilmesiyle kadın sorununun çözülmediğini kabul etti. Zamanla feminist fikir ve argümanlar gittikçe daha radikal bir hal aldı ve bazen devrimci bir nitelik kazandı.

Cinsiyet Üzerine Bakış Açıları:
Faşistlerà erkekler doğal olarak lider ve karar veren; kadınlar tamamen evcil ve destekleyici ve ikincil bir rolde.
Dini fundamentalistlerà toplumsal cinsiyet bir tanrı vergisi; dolayısıyla ataerkil yapılar doğal ve istenen bir durumdur.
Feministleràtoplumsal cinsiyet biyolojik değil kültürel veya siyasi bir ayrım; dolayısıyla erkek gücünün bir dışa vurumu.
Ana Temalar:

1)Kamusal/ Özel Ayrım: kamusal alan siyaseti, hükümet kurumlarını, siyasi partileri, baskı kurumlarını kapsar diye düşünülmektedir. Aile hayatı ve kişisel ilişkiler ise özel hayatın bir parçası olarak düşünülmüştür. Geleneksel olarak siyaset iş, sanat ve edebiyatı içeren kamusal alan erkeklerin hakimiyet alanı olmuştur; kadınlar ise aile ve ev sorumlulukları etrafında dönen özel hayat ile sınırlı kalmıştır.

      Dolayısı ile feministler “kamusal erkek” ve “özel kadın” arasındaki ayrını ortadan kaldırmaya çalışmışlardır.

2) Ataerkillik: feministler kadın ve erkek arasındaki güç ilişkisini anlatmak için ataerkillik kavramını kullanırlar. Bu kelimenin gerçek anlamı babanın yönetimidir. Aile içinde koca-baba üstündür; eş ve çocuklar ast durumundadır.

      Feministlerin elinde tek bir ataerkillik analizi yoktur. Liberal feministler ataerkillik derken genellikle toplumdaki hak ve yetkilerin adaletsiz dağıtımına dikkat çekerler. Dolayısıyla onların vurguladıkları ataerkillik boyutu kadın sayısının siyaset, iş hayatı, ticaret ve kamusal hayattaki üst konumlardaki yetersizliğidir. Sosyalist feministler ise ataerkilliğin ekonomik boyutlarını öne çıkarır. Onlara göre ataerkillik bir baskı sistemidir ve kapitalizm, toplumsal cinsiyet ayrımı ve sınıf eşitsizliği ile birlikte işlemektedir.

3) Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet: cinsiyet kadın ve erkeğin biyolojik olarak doğuştan gelen bir özelliğidir. Toplumsal cinsiyet ise farklı kültürlerde, farklı coğrafyalarda kadın ve erkeğe verilen roller müdür değerler sorumluluklardır. Ataerkil fikirler cinsiyet ve toplumsal cinsiyet arasındaki ayrımı ortadan kaldırır ve erkek ile kadın arasındaki sosyal ayrımların biyolojiden kaynaklandığını varsayar. Feministler ise toplumsal cinsiyetin sosyal hatta siyasi bir temeli olduğunu vurguluyorlar.

4) Eşitlik ve Farklılık:


Cinsiyet ve Siyaset:

Liberal Feminizm: temeli bireycilik ilkesine dayanır; dolayısıyla bütün bireyler cinsiyet, ırk, renk ve dinine bakmaksızın eşit ahlaki değerdedir.
Sosyalist Feminizm: temel konusu ataerkilliğin sadece sosyal ve ekonomik faktörler ışığında anlaşılabileceğidir. Kadınların ev işleri ve annelik gibi evcil alanla sınırlandırılması kapitalizmin ekonomik çıkarlarına hizmet eder. Kadınlar çocuk doğurarak yeni için iş gücü üretirler. Ayrıca çocukların sosyalleştirilmesi, şartlandırılması ve eğitilmesinden sorumludurlar ve böylece disiplinli ve itaatkar işçilere dönüşmesini sağlarlar. Benzer şekilde ev işi ve çocuk büyütme yükünden erkekleri kurtarırlar böylece erkeklerin enerjilerini ve zamanlarını maaşlı ve verimli istihdama yoğunlaştırmalarına imkan sağlarlar.
 Radikal Feminizm: en önemli temsilcisi Simone de Beauvoir’dır. “öteki” kavramından bahsederler. Bu görüşe göre kadın doğulmaz kadın olunur. Kadınların rollerini ve sorumluluklarını erkekler belirlemektedir. İşte radikal feministler bütün bu dayatmaları sosyal bir olgu olarak ele almışlar ve bu durumu yıkmak için mücadele etmişlerdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder