27 Ağustos 2014 Çarşamba

SOVYETLER BİRLİĞİ SONRASI YENİ BAĞIMSIZ TÜRK CUMHURİYETLERİ

  • 20.yüzyıl bir değişim asrıdır.En kanlı savaşlar,imparatorlukların çöküşleri,sömürge sisteminin tasfiyesi ve yeni sömürgelerin oluşumu,bilimsel ve teknolojik ilerlemeler,iki kutuplu dünyanın A.B.D eksenine dönüşü;bir taraftan küreselleşme,diğer taraftan bölgeselleşme söylemleri 20. Yüzyılın en önemli özellikleridir.Bu faktörler aslında değişimin hem sebebi hem de sonucudur.Sosyalist ve kapitalist sistemlerin mücadelesi sonucunda,Doğu bloğu çökmüştür.Bu sistemin çöküşünden sonra ortaya çıkan devletlerin hepsinde iki temel sorun ortaya çıktı;Birincisi çağdaş dünyaya katılımları,İkincisi ise serbest piyasa ekonomisine geçişleri olmuştur.Bu da bize şunu gösterir bu ülkeler hem bağımsızlığına kavuşmuştur,hem de ekonomik sistemlerini değiştirmişleridir.Bizi ilgilendiren eski Sovyet Cumhuriyetleri Doğu Avrupa ülkelerinden biraz daha farklı siyasi ve ekonomik yapıya sahiptirler.Bu ülkeler kapitalist düzenden oldukça uzaklaşmışlardı.Bu da onların siyasi kültürüne,ekonomik bakışlarına oldukça büyük etki yapmıştır.Uzun süre Sovyetler Birliği içerisinde yer alan topluluklar ,bölgeler,cumhuriyetler dünyadan kopmuş bir biçimde yaşıyorlardı.

  • Tarihsel bağlamda bölgedeki’’ türkik’’ cumhuriyetlerin yapısına dair birkaç data dan sonra asıl konumuza da giriş yapalım;Bu bölgedeki yeni ulus devletlerinin şekillenmesi aslında 70’li yılların ikinci yarısında oluşmaya başladı.Öncelikle bölgedeki ulus devletlerin gelişmesine katkı sağlayan birkaç politikadan bahsetmek daha doğru olacaktır kanaatindeyim;70’li yıllarda S.S.C.B ‘de milli kültüre ait prensipler şu şekilde belirli olmuştur;Şekline göre sosyalistlik;terkibine göre millilik.Yalnız bu prensipler farklı bir model içerisinde gelişiyordu,öncelikler şu veya bu ulusun ismini taşıyan ana ulusa veriliyordu.Bu işlerin en önünde Baltık Cumhuriyetleri,Gürcistan ve Ermenistan gelirlerdi daha sonra bu gruba Azerilerde katıldı.Aslında yapılan bu uygulamalar sosyalist sistemin milli siyaseti kendi diyalektik gelişimi ile’ulus devlet’şekillenmesine yol açmıştır ve kanımca bu S.S.C.B ‘nin dağılmasını hızlandıran etmenlerden de birisidir.Aslında bu fikrimi şöyle izah edebilirim eğer ulus devletlerin şekillenmesi iki esas ana prensip üzerine durursa birincisi ;Devlet işlerinde milli dil ve kültür değerlerine daha çok önem verilmesi ,ikincisi ise;Yönetim kadroları tüm seviyelerde yerli ulustan oluşması gerekliliği .Bu iki ana prensip esas olarak Kafkas ülkelerinde ve Baltık ülkelerinde yer almıştır.Dolayısı ile bu unsur bu bölgelerdeki milliyetçiliğin hızlanmasına yol açmıştır.Bununla paralel olarak ta devletçilik bilincinin insanların beyinlerine yerleşmesine zemin hazırlamıştır.İşte tüm bu şartlar içerisinde S.S.C.B’nin yerinde bir grup bağımsız ülke meydana geldi.Bu ülkelerin ortak özelliği ise siyasi kültürde,ekonomide,düşüncede,milliyetçilikte,devletçilikte,sosyal ilişkilerde kaliteden yoksun olmalarıydı.Bu sorun temelde bir alt yapı sorunudur ve ulus devletin oluşumuna da engeldir.Üs yapıda ise normal devlet gelişiminde esas etnik gurun içerisinde ,diğer etnik grupların ya entegrasyonu mevcut ya da bir devlet anlayışı etrafında birleşen poli etnik bir harç.Bu ülkeler esasen bağımsız döneme parçalanmış şekilde girdiler.Sebebi de tam bir ulustan oluşan bir ülke olmamasıydı.Örneğin bağımsızlık öncesi Sovyetlerde ve tüm cumhuriyetlerde yaşayan vatandaşlar yalnızca S.S.C.B vatandaşı sayılıyordu.Bu da yalnızca Sovyet devletçilik bilincinin yayılmasına yol açmıştır.İşte tam da burada ,bu tip gelişmeler özellikle Ermenistan,Gürcistan,Letonya,Litvanya gibi ülkelerde milliyetçi hareketlerin oluşmasına yol açtı.Yani devletçiliğin eksikliği,milliyetçiliği ortaya çıkardı.Bir diğer devletçiliğin gelişmemesinin sebebi ise ,bu ülkelerin bağımsızlıklarını ne bir şekilde savaşarak elde etmeyişleri ne de bir şekilde kazanılarak alınamamasıydı.
  • Daha önce de belirttiğim gibi Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin uzun dönemdeki temel amaçlarından birisi batı ölçülerinde bir demokratik sistem kurabilmekti.Orta Asya’nın tarihsel konumu göz önüne alındığında pek çok kilit ülke ile komşuluğu göze çarpıyor.Rusya.Çin,Afganistan,Pakistan ve İran gibi bu gün dünyamızda stratejik ve politik aynı zamanda ekonomik önemleri büyük olan ülkelerle komşudur.Özellikle günümüz itibarı ile ,Kazakistan,Özbekistan,Kırgızistan ve Türkmenistan hükümetleri komşu ülkelerdeki siyasi istikrarsızlıktan ve benzer bir gelişmenin kendi sınırları içerisine yansımasından endişe duymaktadırlar.Afganistan,Pakistan,İran gibi ülkelerdeki radikal İslami örgütler özellikle Orta Asya Cumhuriyetlerindeki anayasal güvence altına alınmış laik yapı için birer tehdit unsurudur.Bölgede kurulan İslami Örgütlenmeler son yıllarda artmıştır.
  • Bu bölgede endişe yaratan bir diğer durum ise etnik çatışmalardır.Örneğin bölgedeki Tacik-Özbek savaşı halen daha kıvılcımlanmayı bekleyen bir olaydır.Tarihsel bağlamda sürdürülen bu gerginlik özellikle Tacikler tarafından Buhara ve Semerkant gibi iki tarihi kentin Tacikler tarafından değinilinen önemine uygun bir şekilde sürdürülmektedir.Bağımsızlık sonrası dönemde Orta Asya hükümetleri tüm bu etnik problemlerini kontrol altına alamadıkları sürece ekonomik reformların gelişmesini sağlayamamışlardır.Reformların hızlı gerçekleşmesi halinde ise hükümetlerin bazı

  • çekinceleri vardır ,örneğin sosyal adaletsizlik yaratılabileceği,bununda etnik dengeleri alt-üst edebileceği,Örneğin;Türkmenistan hükümetinin gaz,elektrik,su gibi etmenlerin dağıtımını halen bedava yapmakta ve ekmek ve tuz gibi gıda maddelerinin satımını çok ucuza yapmaktadır.
  • Bu genel çerçevede ,radikal İslamcı akımların ve etnik çatışmaların önlenebilmesi için bölge hükümetleri otoriter bir yönetim biçimi benimsemektedir.Her ülkede devlet başkanlarının görev süreleri referandumlarla uzatılmış,ve çeşitli yasal düzenlemelerle yetkileri artırılmıştır.Örnek olarak Özbekistan’da devlet başkanının yasama,yürütme ve yargıda çok geniş yetkileri bulunmaktadır.Kazakistan’da ise devlet başkanının,anaysa değişikliği sürecini başlatma,hükümeti feshetme gibi görevleri bulunmaktadır.
  • Sonuç olarak bölge hükümetlerinin geçiş dönemlerinde denetim altında tutulamayacak muhalif hareketlere çok hoşgörülü bakmadıkları ve uzun dönemde batı standartlarında bir demokratik yapının şu an için olanaklı olmadığı söylenebilir.
  • Sovyetlerin dağılması ile birlikte ,Türki devletler ‘’Sovyet’’kimliklerinden sıyrılmış ve yeni bir kimlik oluşturma sürecine girdiler.Bu süreçte 3 temel etken öne çıktı,din.milliyetçilik,yerel ve bölgesel bağlılıklar.Orta Asya tarihine baktığımız zaman İslamiyetin bölgeye yedinci ve sekizinci yüzyıllarda geldiğini ve zaman içerisinde Zerdüştlük,Şamanlık,Budizm gibi dinlerin etkisini azaltarak bölgedeki en temel din konumuna geldiğini görmüşüzdür.Ayrıca bir diğer önemli detay ise bölgede Nakşibendilik,Yesevilik,Kübrevilik gibi tarikatların ve Sufi geleneğinin de zamanla gücünü ve etkisini artırmıştır.İslamiyetin bölge için taşıdı önem Çarlık Rusyası ve Sovyet dönemlerinde de devam etti.Koşullar değişmiş olduğu için ibadet gizlice yapıldı,ancak din orta asya halkları için en önemli kimlik öğelerinden biri olmaya devam etti.Bölge liderleri İslamiyete olan ilginin çok arttığı Sovyet sonrası dönemde halkın gözünde meşru olabilmek için daha ılımlı bir tutum içerisine girdiler.Hepsi cami yapımı ve din adamları yetiştirilmesi için çaba göstermeye,dini bayramları tatil etmeye başlamışlardır.Radikal İslam konusunda en katı başkanlardan biri olan Özbekistan Devlet Başkanı Kerimov’un bile bu konuda girişimleri olmuştur.1992 yılında hacca gitti ve devlet başkanlığı yeminini Kur’an üzerine el basarak yapmıştır.Ancak burada üzerine durulması gereken bir başka konu da Orta Asya Türk Hükümetlerinde İslamiyet,kimlik oluşturma sürecinin çok önemli bir parçası olsa bile dinsel bağlılıkların özel alanda kalması ve kamusal alana taşmaması gerekmektedir.Yani dinin politikaya karışması engellenmelidir.Burada hükümetleri bekleyen en büyük tehlike İslam kartını ne zaman oynamaları gerektiğidir.Bu kart halkın desteğini kazanmada önemli olsa bile İslamiyet in kültürel ve özel alandan  politik alana kaymasını engellemek olanaklı olmayabilir.
  • Bir diğer temel kimlik öğesi ise ulusal kimlik yapısıdır.Sovyetler döneminde 1924-136 arasında oluşturulan sınırlar ,bağımsızlık döneminde  yeni ulusal sınırlar olarak kabul edilmiştir.Yani başlangıçta yapay olarak oluşturulan sınırlar ,zaman içerisinde ulusal kimlik oluşumuna katkıda bulunmuşlardır.Bu katılım bir araştırmacı ‘resmi milliyetçilik’ olarak nitelendirilmektedir.Bu bağlamda her ülke kendi ulusal tarihini ,kültürünü,ortak değerlerini,dilini ve ulusal kahramanlarını yeniden değerlendirerek ulusal kimliklerini güçlendirmeye çalışmaktadır.Bu çerçevede,Sovyet döneminden kalma şehir ve sokak isimleri değiştirilmekte, Marks ve Lenin’in heykellerini Timur ve diğer ulusal kahramanların heykelleri almaktaydı.Ancak Orta Asya Türk Devletlerini henüz ulus-devlet olarak kabul etmek kolay değildir.Bölgede ulus altı olarak nitelendirilebilecek aile,kabile,aşiret bağları ile bölgesel bağlılıklar da kimi durumlarda halen Orta Asya insanının en önemli kimlik öğelerini oluşturmaktadır.Kökleri yüzyıllar öncesine uzayan bu öğelerin Sovyet öncesi dönemde bölge insanının yaşamında İslamiyet kadar,hatta bazı dönemlerde islamiyetten daha önemli duruma dahi gelmektedir.Bu tür yerel bağlılıklar genelde,yılın büyük bir kısmında karlarla kaplı oldukları için aşılamayan dağlar ,otlak alanlarının ve su alanlarının dağılımı gibi coğrafi nedenler sonucu oluşmuştur.Ancak bölge dışından gelen yabancılarla ,Örneğin Ruslarla kurulan ilişkiler de bu bağlılıkların güçlenmense neden olmuştur.Bazı araştırmacılara göre bu tür bağlılıklar Sovyet döneminde etkisini bir ölçüde yitirmiş olsa da bölgedeki varlıklarını halen sürdürmektedir.Dolayısıyla ,bağımsızlık sonrası dönemde Orta Asya Türk Cumhuriyetlerindeki kimlik arayışlarının dinsel,ulusal ve yerel öğelerden etkilenerek ve yörenin kendi koşulları ile harmanlanarak bir bileşime ulaşacağı sonucuna varılabilir.Özellikle bağımsızlıklarını kazandıktan sonra Orta Asya Türk Devletleri yeni kurulan devletin resmi dilini belirlemek gibi siyasi bir irade gerektiren bir karar ile karşı karşıya kaldılar.Bağımsız devlet olabilmenin kurallarından biri de devletin resmi dilinin ne olduğunu anayasada bir kanun maddesi olarak belirlenmesiydi.Sovyet döneminde devletin bütünü içerisinde geçerli olan dil Rusçaydı ,her cumhuriyette de o cumhuriyetin dilinin bir statüsü vardı.Bağımsızlıklarından hemen sonra da kabul edilen anayasalarda cumhuriyetlerin resmi dili kendi dili oldu;ancak  Kazakistan da Kazak Türkçe sinin yanı sıra Rusçaya da iletişim dili olarak bir statü verildi.Türki Cumhuriyetlerinde vatandaş olabilme kıstasları arasında resmi milli dili bilme şartı aranmamaktadır ancak vatandaş olarak resmi dili bilenlerle bilmeyenler arasında bir ayrım söz konusudur örneğin resmi dili bilmek devlet memurlarının devlet mekanizması içerisinde hangi makama geleceği konusunda önemlidir nasıl ki Sovyet döneminde Rusça bilmeden,hatta Rusçayı iyi bilmeden mevkilere yükselme imkanı bulunmuyorsa ,bağımsız cumhuriyetlerde de devlet dili konumunda bulunan milli dili bilmeksizin ,belirli kademelere gelebilme imkanı kanunlarla sınırlandırılmaktadır.Bununla birlikte bağımsızlık sonrası,Türki Cumhuriyetlerden dışarıya bir göç hareketi başlamıştır.Göç eden topluluklar başında Yahudiler,Almanlar,Ruslar,Ukraynalılar ve Tatarlar gelmektedir.Bu gruplar resmi dili bilmeyen ve ya bilme olasılığı daha az olan gruplardır.Bu göç hareketi en çok şehirlerden olmuş ve özelliklede iyi eğitim almış yüksek meslek sahibi kalifiye iş gücünün göçü söz konusu olmuştur.Sonuç olarak dil politikasının çıkış noktası ekonomi perspektifinden değerlendirilmelidir.
  • Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında Orta Asya Cumhuriyetlerini olumsuz yönde etkileyen ve bölgede Rusya’nın varlığını güçlendiren başka bir unsur da bu ülkelerde yaşamakta olan kapalı ekonomiden liberal ekonomiye geçiş süreciydi.
  •  
  • Sovyet sisteminden miras kalan ekonomik yapıdaki çarpıklık bu ülkelerin Rusya’ya olan bağımlılıklarından kolayca  ayrılamayacağının bir göstergesiydi.Bu durumun sonucun bölgede ortaya çıkan yoksulluk,göç,işsizlik,radikal akımlara yöneliş gibi bazı sorunları da beraberinde getirmiştir.Bu dönemde ortaya çıkan İslami akımlarla mücadeleyi önlemek ve iç muhalefeti sindirmek için Rusya ile işbirliğine gidilmiştir.
  • Aslında Orta Asya Cumhuriyetleri ,Sovyetler Birliğinin dağılması öncesinde bile kendi aralarında gerçekleştirdikleri zirvelerde bile bölgesel iş birliği mekanizması çalışmalarının oluşmasına başlamış,daha sonraki dönemlerde de yılda en az bir kere olmak üzere toplanmışlardır.Ancak Orta Asya Türk Cumhuriyetleri arasında gerçekleştirilen bu bütünleşme çabaları bölgede bir etki yaratamamış ,bu ilişkiler ülkelerin Rusya ile olan ilişkilerindeki hassasiyet sebebi ile sonuçlandırılamamıştır.Netice itibarı ile Rusya eğer Orta Asya Cumhuriyetleri tarafından bir tehdit unsuru olarak algılanmaya başlanırsa ülkelerin Sovyet yönetimi tarafından göz ardı edilen ortak tarih ve kültürün oluşturduğu noktaları ortaya çıkarma ve kullanma eğilimleri artabilir.Ancak Cumhuriyetler arasındaki iş birliğinin gelişebilmesi de öncelikle bu ülkeler arasında yaşanan etnik ve siyasi problemlere son verilmesine ve aralarındaki rekabetin farklı olarak algılanmaya başlanmasına bağlıdır.
  • Son olarak ikili ekonomik yapıdan bahsedecek olursak Türki Cumhuriyetler ve Rusya arasında ,ve Sovyetlerin diğer endüstriyelleşmiş bölgelerine bağımlı olmasına ve kendi endüstriyel gelişimini tamamlayamamasına yol açmıştır.Bunun doğal sonucu da bu bölgenin ekonomik açıdan en az gelişmiş ve merkezden gelen paraya en çok bağımlı durumuna düşürmüştür.Bağımsızlık sonrası dönemde bu belirgin bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.Gerçek anlamda bağımsız olabilmek,Rusya Federasyonuna olan ekonomik bağımsızlığın azaltılmasını gerektirmektedir.Bunun en iyi yollarından birinin bu ülkelerdeki kendi aralarındaki ekonomik iş birliğini artırmaları olduğu düşünülmektedir.1994 yılında imzalanan Almaty Deklarasyonu ,Kazakistan,Kırgızistan ve Özbekistan arasında sermaye,mal ve insan gücünün serbestçe dolaşımının ,ayrıca yine bu üç ülke arasında fiyatlar,vergiler,krediler,gümrük ve döviz konularında ortak projeler üretilebilecekti.Kendi aralarının dışında diğer komşu devletlerle de ilişki halinde olan Türki Cumhuriyetler ,özellikle Çin,İran,Türkiye ile olan ilişkilerinde bağımsızlıklarının 10. Yılında artış görülmüştür.Özellikle bölgedeki zengin petrol yatakları ve bununla ilgili A.B.D ‘nin Hazar petrollerine ulaşma çabası çerçevesinde Kazak hükümeti ile yaptığı anlaşmalar bölge için önem teşkil etmektedir.Kazakistan’ın Tengiz bölgesindeki petrolün Rusya üzerinden taşınacak olması ise bölge istikrarı açısından A.B.D,Rusya ve Kazakistan’ın ortak seçeneği olmuştur.Sonuç olarak Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin karşı karşıya kalmış olduğu sorunlar oldukça karmaşık ve kesin çözüme ulaşamamış sorular olduğu ortadadır fakat bölgede at koşturmaya çalışan taşeron A.B.D şirketleri ve bölgenin tarihsel hakimi Ruslar arasında bir nevi stratejik bir kavga söz konusudur dolayısı ile bu iki güç arasında varlığını ispat etmeye ellerindeki petrol kaynakları son ana kadar korumayı hedefleyen Orta Asya Cumhuriyetleri için ekonomik çözümlerin yanı sıra politik ve sosyal çözümlerde önümüzdeki yıllarda bizi beklemektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder