27 Ağustos 2014 Çarşamba

MEDYA KAVRAMI ,ELEŞTİREL EKONOMİ POLİTİKÇİLER ;HABERMAS,CHOMSKY,MURDOCK,GOLDİNG ÜZERİNE SALVOLAR...(SİBUCULAR İÇİN)

Ekonomi politikçiler: Marksist’e dayanırlar ama ideoloji temelinde ayrılılar.

CHOMSKY
     Daha çok propagandacı tanımlanır. Alt yapının belirleyici olduğunu savunarak, alt yapı üst yapıyı belirler der. Üst yapının ise, kendi ideolojisini insanlara yaydığını ifade eder.

MURDOCK ve GOLDİNG
     Ekonomik yaklaşımlarla beraber kültürel yaklaşımlarında önemli olduğunu bunların birlikte ele alınmasıyla bir çözüme gidileceğini söylüyorlar. Bunlar İngiltere gibi ekonomilerde kitle iletişimin denetimi 2 düzeyde olur diyorlar.
1)                   Kaynak denetimi
2)                  İşlem denetimi

1) Kaynak Denetimi: Bu şirketin etkinlik alanını tanımlama gücünü ve üretim kaynaklarını harekete geçirmede genel yolu saptamayı içerir. Bu süreç 4 ana etkinliği kapsar;
     a) Genel politika ve stratejinin formülleştirilmesi
     b) Genişleme ve nerede genişlemenin gerçekleştirileceğinin belirlenmesi, yatırım parçalarını ne zaman ve nasıl satma veya işçilerin işlerine son verme kararları.
    c) Temel finans politikasının geliştirilmesi
    d) Karların dağıtımı üzerinde denetim

 2) İşlem Denetimi: daha alt düzeydeki işlerdir. Sağlanan kaynakların etkili kullanılması hakkındaki kararların ve belirlenmiş politikaların uygulanmasıyla sınırlıdır. Bu noktada denetimciler üretim üzerinde (haber yapmada) önemli ölçüde bağımsızlığa sahip olabilirler. Fakat seçim alanları örgütün amaçları ve verilen kaynaklar düzeyinde sınırlıdır.
     Denetimde olduğu gibi sahipliği de 2 düzeye ayırır.
1)                   Yasal Sahiplik
2)                  Ekonomik Sahiplik

     Şirkette payı olan herkes eşit değildir. En çok paya sahip olan ve iyi biçimde örgütlenmiş pay sahipleri ekonomide sahipliği elde tutarlar ve politikayı oluşturan yöneticiler konusunda karar verirler. Yasal sahiplik binlerce yatırım yapan kişi ve firmalardan oluşurken ekonomik sahiplik bir avuç kişinin elindedir.

MURDOCK
     Şirket denetimiyle ilgili yaklaşımları 4 grupta toplar.
1)                   Çözümleme odağı etkinlik olan yaklaşım;
     a)Marksist araçsalcı yaklaşım; şirkete sahipsen söz söyleme hakkına da sahipsin.
     b)Çoğulcu yaklaşım; sahiplik önemli değil, çünkü artık çok fazla denetim yoktur.
2)  Yapısalcı yaklaşım;

Güç yerine saptama üzerinde durur. Seçeneklerdeki sınırlar ve karar verme üzerindeki engellerle ilgilenir. Chowsky’nin egemen düzenin ürünü belirlemesine olan yaklaşımı buna örnektir.
3)                  Neo-Marksist Siyasal Ekonomi:
Şirket politika ve isimlerin, kitle iletişim araçları ve endüstri sınırlandırılmasına ayrıca , kapitalist ekonominin genel dinamikleri tarafından da sınırlandırılmalarına dikkat çeker.
4)                  Reklamcı Leissez-Faire Modelleri;
Tüketicinin bağımsızlığının merkezliği üzerinde durular. Tüketicinin isteği doğrultusunda firmaların ürünlerinin belirlendiğini ifade ederler.
Murdock’a göre; şirketlerde denetim nicel değil, toplumsal bir ilişkidir. (nitel) şirketlerde etkili ekonomik sahiplik sadece en çok payı olan grubun büyüklüğüne değil, öteki oy veren paydaşların birlikte davranma gücüne de bağlıdır.
MURDOCK VE GOLDİNG
Eleştirel ekonomi-politik yaklaşımda medya çözümlemelerinin kültürel ekonomi politik yaklaşımların bir arada ele alınmasıyla doğru sonuçlara varacağını savunurlar. Fakat kendilerine düşen kısmın ekonomi politik olduğunu belirtirler.

     Küreselleşmeyle beraber meydana gelen ulus ve ulus aşırı birleşimlerin medya sektöründe de önemli değişimlere yol açtığını savunurlar. Bu birleşmeler sonucu medyayla hiç ilgisi olmayan bir sektör medya kanalına sahip olmakta ve kendi ekonomik çıkarlarını doğrultusunda siyasal ve toplumsal değişimlere etki edebilmektedir. Bu birleşimler 3 şekilde olur.
1)                   Yatay birleşmeler: aynı sektörlerin bir araya gelmeleriyle söz konusu olur.
2)                  Dikey birleşmeler: ast ve üst veya alt ve üst düzeydeki şirketlerin birleşmesiyle oluşur. Üretimden dağıtıma ve dağıtımdan yayına kadar birleşme. Yani bir kişi hem kağıda hem de gazeteye sahip.
3)                  Çapraz birleşmeler: farklı sektörlerdeki iş alanlarının birleşmesiyle oluşur. Bu hem iktidara hem de toplumsal alanda söz söyleme ve toplumu yönlendirme gücünü arttırıyor. Mesela dünyada 4 tane önemli şirket var. General motor gibi bu şirketlerin egemenlikleri gün geçtikçe arıyor. Örneğin; ABD’de bir şirketin yayın satın alma hakkı %35’ti ve bu oran %45’e çıkarıldı. İngiltere’de de %25’ten %35’e çıkarıldı.
     Bu durumda bize özgür ve kamusal yayıncılık anlayışını sorgulattırıyor. Bu noktada basın özgürlüğünden öz edilmez oluyor. Peki bunlar o zaman basında haber verirken neye göre verecek? Tabiki şirketin çıkarına uygun verecek.
     Mesela şuan budaki basın araçları kendi haberlerini yaparken hala Wateh Dog görevini üstlendiklerini söylüyorlar. Ama bunların alt yapıları böyle değil!
HABERMAS
     Kurumsal alan dediğimizde akla Habermas gelir. Kurumsal alan ilk olarak kral döneminde ortaya çıkıyor. O dönemde kamu denildiğinde saray akla geliyor ve saraya ait alanlarda kamusal alan olarak görüyoruz.
     İngiltere’de sanayi gelişmeye başladığı dönemde taç ile aristokrasi arasında çıkar çatışması oluyor. Aristokraside cafelerde diledikleri konuyu tartışmaya başladı ve daha sonra bu konuştukları şeyler gazete ve dergiye dönüştü. Habermas’da bu dönemde oluşan gazeteyi kamusal yayıncılık olarak kabul eder. Bu gazetede kamusal alanda yaşayan herkesin çıkarlarını temsil ettiğini, herkesin düşüncelerini açıkladığını ve özgürlüğün olduğunu söyler.
     Fakat bu noktada ona bir eleştiri Fransa’dan gelir. Ve derki; evet herkes bişey söyleyip bunu kurumsal alana dönüştürebiliyorlar. Ama bunu çıkartan Aristokrasilerdir. Burada işçilerden halktan söz etmiyoruz. Dolayısıyla bir kamusal alandan söz edemeyiz.
     Habermas kamusal yayıncılık ve alana ilişkin bir model geliştiriyor.” İletişimsel eylem” bu şu demek; her şeyden önce insanların konuşacakları alanda yuvarlak masa olmalı, herkes düşüncelerini ortaya koyup, birbirini yargılamadan, iktidar olmadan, iktidar gibi konuşmadan bir consensusa varılmalıdır. Bunun içinde habermas tartışmaya kurallar koyar. Emir kiplerinin, ünlemlerin, statünün o masa etrafında olmadan herkesinde o masa etrafında toplanabilmesi gerekir.

NİCHOLAS GARNHAM
     Çözüm olarak önerdiği şey Habermas’ın kamusal yayıncılığıdır. Yani medya tekelliğine karşı, her kişinin temsilcisi olduğu bir yuvarlak masa ve haber yayınlarında herkesin düşüncelerini söyleyip, fikirlerini sunacağı bir medyayı söyler ve ister.
      Mesela İngiltere’de BBC’de sahiplik yok. Kamusal alan kamusal alan olarak gösteriliyor. Ancak 1995’de durum değişmeye başlıyor, ancak paraları ödedikleri anlamda yayında kalabiliyorlar.
     Kamusal yayıncılıkla, kamu hizmeti yayıncılığından bir fark var.
Kamusal yayıncılık; Habermas’ın kamusal yayıncılığına yakın. ÖR/ İngiltere BBC, Almanya ZT.
     Kamu hizmeti yayıncılığı; devlete ait ve kamuya açık hizmet veren hizmet araçları ve şirketleri. Ör/ TRT, bunun sahibi devlet, seçimlere göre başkanı değişiyor. Ancak kamusal alanla uzaktan yakından alakası yoktur. Filmlere kadar sahip olan o dönemin siyasal iktidarı.
     Garnham kültürel alanın sorgulanması gerekir der ve temele aldığı 2 soru vardır.
1)Kapitalizmin içerisinde bunca eşitsizliğe, çöküşe, haksızlığa rağmen kapitalizm nasıl hala var?
2)Özellikle bunalım dönemlerinde bu sistem nasıl değişmiyor?
Bunların cevaplarını tek başına ekonomiyle açıklayamayız.
     Medyanın sınıf temelinde açıklanması gerektiğini söylüyor;
1)                    Alım Gücü
2)                   Tüketim Süreci

Alım Gücü: her medya alanı her yere ulaşamaz. Yani kişinin teknolojiye harcadığı para onun alım çeşitliliğini belirliyor. Alım gücü zayıf olanların sınırlı teknoloji aldığını ve böylelikle bunların yönlendirildiğini söylüyor.
Tüketim Süresi: Ürünün ne derece, hangi sürelerde aktif gördüğünü söylüyor. Ör/ Sermaye sahipleri ücretsiz yayın yapıyorlar. O zaman alma gücü düşük olanlar sadece o yayınla o bakış açısıyla kalıyorlar.

     Garnham, kültürel faktör ile ekonomik yapı arasındaki ilişkinin kurulması gerektiğini ve bununda “kültürel metaryalizm” ile olacağı üzerinde durur.

İletişim sektöründe yapılan araştırmalarda 2 konuya dikkat çeker:
A)Kapitalist toplum yapısı kendi etkinliklerini, özellikle maddi üretimi nasıl düzenliyor?
B)Bu da bu alanın siyasal alanına ilişkin 2 soruyu içerir.

a)Var olan bütün eşitsizliklere ve ahlaki çöküşe rağmen nasıl oluyor da tam bir anlaşma xxx toplumsuz üretim ve yeniden üretim yürütülüyor.
b)Sınıf çatışmasından doğabilecek toplumsal çöküşten nasıl kaçabiliyorlar?

Günümüzün tarihsel materyalist yaklaşımları bunları açıklamaya yetersizdir.

     Garnham’a göre; tüketici davranışlarının bu 2 etkenle (alım gücü, tüketim süresi) sınırlandığı bir pazarda izleyici rekabete çekilir ve bu rekabet 2 ölçekte gerçekleşir.
1)Alış gücü/Alım gücü
2)Tüketim Gücü

Bu ikisi kitle iletişim araçlarının sınıf yapısını doğrudan belirler. Ayrıca Pazar doğrudan ve sınıf koşullarıyla yapısallaştığı için “ Enformasyon zengini” (paran varsa kablolu tv alıyorsun) ve “enformasyon yoksulu” arasında bölünmüş iki katlı bir Pazar haline gelir.
-Üst Düzeydeki Pazar: kaliteli steryo sistemleri, video kaydedicileri, teletex, kablo servisi ve çeşitli kitap, dergi, TV programları, filmler ve tiyatro ürünleri içerir.
-Aşağı Düzeydeki Pazar: kültürel emeğin harcandığı, düşük kaliteli, gittikçe homojenleşen ve UA hale gelen sınırlı çeşitteki mallardır.
     İşte bu iki katlı yapı kitle iletişim araçları endüstrisindeki “ oliyapolist” (belirli zümre denetimi) denetimin doğası ile ilişkilidir.

ROYMOND WİLLİAMS
     İngiltere’de yaşıyor ve iletişim konularında çalışmalar yapıyor. Frankfurt okuluna bir eleştirisi var. Buda sınıfsal durumu ortadan kaldırıp insanlara kitle diye hitap etmek doğru değildir ve insanları tüketmek için metalanmış bireyler olarak görmek tarihsel sürece aykırıdır der.

     Eğer insanlar metalaşmışsa ve her türlü düşünce bize benimsetilmişse değişim nasıl yaşanacak ve sınıf mücadelesi dediğimiz şey nereye gidiyor.

     Ayrıca popüler kültürün özelliğinin mutlakçı, herkese uygun yaşam standartlarını ortaya koyduğunu ve insanların bu şekilde kabul ettiğini söyler. Örnek: toplumsal hareketliliğin yüksek olduğu 1990’larda TV’de devrim hareketleri gösterilmeye başlanıyor.
     Mesela; susurluk olayında da insanlar TV ve dizi programlarıyla bir yöne doğru sürüklenmeye başlıyorlar ve bir dönem sonra, bu kapanınca yeni gündem maddeleriyle mutlu olmamızı sağlayacak yeni şeyler buluyoruz. Bunu bize empoze eden ise sistemin böyle olması gerektiği mesela her gün bir arkadaşlığımız bittiğinde bunu sorgulamıyoruz. Yenisini buluruz diye kestirip atıyoruz. Hiç nedenlerini düşünmüyoruz. Çünkü bize sorulan sistem bunu gerektiriyor. Hiçbirşey için emek harcama; biri giderse biri gelir.
     Williams’da bunu eleştiriyor. Evet insanlar bu sirecin bir yapısı olabilir, kendi koşullarıyla da bir araya geliyorlar ama zaten bu bir sınıf mücadelesini oluşturuyor.

HABERMAS: İletişimsel eylem modeli:
Eylem yönlendirici kurallar è toplumsal normlardır.
Tanımlama düzeyi è özneler arasında paylaşılan sıradan dil
Tanımlama türü è (davranışlar hakkında) karşılıklı beklentiler
Etkileşim kazanılma mekanizmaları è rol içselleştirilmeleri
İletişimsel eylem işlevi èkurumların sürdürülmesi
Başarılı olup olmadığı ölçütü èniyetlenilen şeyin iletip iletilmediği
     Habermas iletişimsel eylem modelinde insanların bir araya gelip kendi düşüncelerini ortaya koyabilme imkânlarının sağlanması ve böylelikle anlaşmaların olması gerektiğini söyler.
     İletişimsel eylem; topluma genel anlamda kılavuzluk eden normları korumaya yönelen; insanı anlama bireylerin karşılıklı olarak birbirlerini tanımaları anlamına gelir. İletişimsel eylem için eylem yönlendirici kurallar toplumsal normlardır. Tanımlama düzeyi è özneler arası bir şekilde paylaşılan sıradan dildir.
     İletişim toplumsal alanda anlaşmaya varma adımlarıyla sınırlı değildir. Aynı zamanda yaşam alanını ören eylemler bütünüdür. Ona göre; Ahlaki yargıların haklılaştırılması müzakere yoluyla oluşturulmuş bir süreçle mümkündür.
     İletişimsel etkileşim; kabul edilen olgular ve paylaşılan ilkeler temelinde oluşan bir oydaşmaya (anlaşılabilirlik, dürüstlük, doğruluk) bağlı olarak işler.
      İletişimsel eylem bir toplumsal bütünleşme temeli olarak para ve iktidara alternatif sunar. İnsanlar arasındaki iletişimi çarpıtan, insanların birbirlerinin anlam ve niyetlerini anlamlandırmalarının önünde barikatlar oluşturan kontrol mekanizmaları yeni iktidar biçimleri yaratarak insan emeğinin metalaştırılıp insani iletişimin imkânlarını sınırlamıştır.
     Modern kapitalizmde kitle iletişim araçları yeni kamusal birliktelik biçimleri ya da iletişim biçimleri yaratma potansiyeline sahiptir. Ancak kapitalist üretim tarzında kitle iletişim araçlarının özel çıkarlarla eklemlenmeleri sonucunda bu kitle iletişim araçları ortak konuşulabilirlik halini yaratmada etkisizleşmiştir. Habermas yeni bir konuşabilirlik halinin ön koşulları üzerinde durur ve varsayımsal bir ideal konuşma durumu tasarıma girişir.
     İdeal konuşma durumu tahrip edilmiş iletişime dayalıdır. Tahrip edilmemiş iletişim konuşmacıları tam geçerlik iddialarını savunabilecekleri dil konumları derki bu dil kullanımında söylenilen şey anlamlı, doğru, doğrulanmış ve samimidir.
     İletişimsel eyleme ve ideal konuşma durumuna bu denli önem atfedilmesinin 2 nedeni vardır.
İdeal konuşma durumu; (ünlemler, emir kipleri vb. söylemler yer almaz) keyfi olarak oluşturulmuş bir ideal değildir. Dilin doğasında asli olarak bulunmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder